23 Eylül 2018 Pazar

Antik Roma Emlakçılık


 İnsanlık hep başında bir çatı istedi, buna ihtiyaç duydu, hala duyuyor. Önce mağaralara sığındı, sonra evler yaptı kendine.

 Peki tarihteki en görkemli imparatorluğun, muzaffer Roma'nın halkının yaşadığı evler neye benzerdi?

 O günlerde de insanlar ya köylüydü ya da şehirliydi. Köyde yaşamak sıradandı. Şehir ise rutin hayatına rağmen farklıydı, ilginçti. Bu farklılık insanları mıknatıs gibi şehre çekiyordu. Bir sorun vardı ama şehirde. İş imkanları kısıtlıydı, köleler ve de azatlılar irili ufaklı bir çok işi tutmaktaydı. İşsizlik eşittir yoksulluk değil mi? Roma’da yoksul sayısı gitgide artıyordu. Üstüne üstlük devlet şehre göçen köylülere oturacak yer de göstermiyordu. 

 Romalıların büyük çoğunluğu, ki hepsi yoksul değildi, insulae denen apartmanlarda yaşardı. 2168 yıl önce Roma şehrinde 46.000’den fazla insulae vardı biliyor musunuz? Burada yaşayan yurttaşlar çoğu zaman huzursuzca uyurdu. Çünkü her daim bir yangın ve çökme tehlikesi vardı.
Bugünkü apartmanların aksine insulaelerde hiyerarşik bir durum vardı. Birinci kat her zaman zenginlerindi. Sebebi de hem güvenli oluşu, hem konforlu oluşu hem de kanalizasyon sistemine erişimi oluşuydu.

Biraz insulaelerde yaşan zenginlerin sahip olduğu imkanlara bakalım:

- Musluk suyu, tuvalet, ayrı ayrı odalar, pencere.

 Basit gözüküyor değil mi? O zamanlar değildi işte. Üst katlarda  oturan yoksul vatandaşlar bu imkanları rüyalarında görüyordu. Tuvalet yok, musluktan akan su yok, pencere yok, ayrı odalar yok... Evet bir odada koskoca bir aile yaşardı. Tuvalet meselesi ilgi çekici, ne dersiniz, bazı insanlar camdan sokağa atarlarmış “şey”leri. Tabi yoksullar için umumi tuvaletler de vardı canım, genelde onlar kullanılırdı.
 
 Zenginler nerede yaşardı? Şehrin dışında villası olmayanlar şehirde Palatino tepesindeki domuslarda yaşardı. Burası saraya da yakındı aynı zamanda, zaten o yüzden tercih edilmişti yerleşmek için. Domusun özelliklerini hızlıca anlatıp bitireceğim, tamam.

Ev sahibinin işlerini halletiği bir market, misafir ve müşterilerin karşılandığı atrium denen bir yapı, ufak bir tapınak, yağmur suyunu evde kullanılmak üzere biriktiren bir havuz, cubiculum denen, yatak odası, kütüphane vs. olarak kullanılabilecek odalar, mutfak ve bir bahçe. Tuvaleti, musluk suyunu falan saymıyorum.

Bugünün standartlarında bile çok lüks bir konut.

İşte böyleydi Antik Roma Emlak. Fakir de zengin de aynı bugünkü gibiydi. 2168 yıl sonra değişen çok bir şey yok.

Kaynak: Donald L. Wasson - Roman Daily Life

20 Ağustos 2018 Pazartesi

Şımarık Veletler: Osmanlı'da Kardeş Katlinin Kökenleri

 Osmanlı’da taht için kardeş, oğul, baba katliamları tarihçiler arasında daima tartışma konusu olmuştur.  Özellikle son zamanlarda çıkan tarihi diziler yoluyla da bu konuyla ilgili tartışmalar yaygınlaşmış, kimileri “İslam devleti değil mi canım bu, nasıl adam öldürüyorlar?” derken kimileri de Sultan II. Mehmet’in fermanındaki gibi “Devletin devamlılığı için şarttı bu, yıkın artık şu ön yargılarınızı!” demektedirler. Ben hangisi doğru, hangisi yanlış tartışmasına girmeyeceğim, burada bunun tarihçesinden bahsetmek istiyorum. Kardeş katline önayak olan bir isyanı size aktarmaya çalışacağım.

 Şehzade Savcı isyanı. 1373 Senesinde Osmanlı’nın haraçgüzarı (vassal) olan Bizans imparatoru VI. Ioannes ve Osmanlı Padişahı I. Murat karışıklık çıkaran bazı beylerin cezalandırılması için Anadolu tarafına geçmişlerdi. VI. Ioannes kendisine vekillik etmesi için tahta en büyük oğlu Andronikos yerine Selanik valisi olan küçük oğlu Manuel’i geçirmiştir. Bunun sebebi imparatorun Venedikliler tarafından tutuklanması esnasında Andronikos’un babasını kurtarmak için para göndermemiş olmasıdır. Sultan Murat ise oğlu Savcı’yı naibi olarak atamıştı. Hakkının yendiğini düşünen Andronikos babasının Anadolu’da olmasını fırsat bilerek Şehzade Savcı ile anlaştı ve bir isyan çıkardılar. Savcı Bey kendisini Bursa’da sultan, Andronikos ise İstanbul’da imparator ilan etti. Bunun üzerine Sultan Murat ve Ioannes’in orduları Rumeli’ye geçti ve İstanbul yakınında Apikridon’da Savcı ve Andronikos’un kuvvetleri üzerine yürüdüler. Andronikos babasına teslim olsa da Şehzade Savcı Dimetoka’ya kaçtı. I. Murat Dimetoka’da yakalanan Savcı’nın gözlerine mil çektirtip öldürttü. İmparator Ioannes’in ise oğlu Andronikos’un gözlerine kızgın sirke döktürdüğü söylenir. Bu sebeple Andronikos bir gözünü kaybetmiştir. Bazı tarihçiler tarafından ‘Kör Andronikos’ olarak tanımlanması bu yüzdendir.

Şehzade Savcı taht için öldürülen ilk şehzadedir ve Sultan I. Murat ise oğlunu öldürten ilk padişahtır. I. Murat’ın ölümünden sonra da I. Bayezid, tahta geçmeden önce kardeşi Yakup Çelebi’yi boğdurtmuştur. Kardeş katli böylece başlamış, II. Mehmet döneminde resmiyete kavuşmuş ve I. Ahmet döneminde de son bulmuştur.


Not: Bu konu Bizans ve Türk kaynaklarında farklı şekillerde işlenmiştir. Tarihçiler arasında ihtilaflıdır.

Kaynaklar: 

Prof. İ. Hakkı UZUNÇARŞILI - Büyük Osmanlı Tarihi, 1. Cilt, sf 142

Halil İnalcık - TDV İslam Ansiklopedisi, 31. Cilt, sf 159

6 Ağustos 2018 Pazartesi

Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Yılı Nedir?


 Bu bilgi ne işinize yarayacak?

 Açık konuşalım biz bizeyiz, bu bilgi hiçbir işinize yaramaz. Belki eş dost muhabbetlerinde anlatırsınız, belki tarihe meraklı bir kızı ya da erkeği etkilemede kullanırsınız. Ha bir işinize yaramaması bilgiye sahip olmanın verdiği hazzı yaşatmayacağı manasına gelmez.

İlkokuldan beri ders kitaplarımızın söylediği, kafamıza vura vura yerleştirdiği bir tarih var: 1299

 Artık bir refleks haline gelmiş gibidir 1299 tarihi. Başlığı okuduğunuz anda bile aklınızdan bu sayı geçti muhtemelen. Ancak bu yıl artık tartışmalı ve kimi tarihçiler tarafından kabul görmüyor.
İlk Osmanlı tarihleri bize devletin kuruluş tarihi olarak 1299 yılını söyler. Çünkü Osman Bey bu tarihte bağımsız bir devletin başkanı gibi hareket etmeye başlamıştır. Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil Aşıkpaşazade Tarihi’nden yola çıkarak 1299 yılını kuruluş tarihi için en güçlü ihtimal olarak işaret etmiştir. Ünlü Fransız şarkiyatçı Jean-Paul Roux da Türklerin Tarihi adlı kitabında 1299 yılını kuruluş yılı olarak zikretmiştir.

 Ancak Halil İnalcık, Osman Bey’in karizmatik bir lider olmasını, oğlu Orhan’ın muhalefet görmeden beyliğin başına geçmesini yani Osmanlı Hanedanı’nın kuruluşunu dolayısıyla da Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu bir savaşa bağlar: 1302 Koyunhisar (Bapheus) Savaşı.

 Bu savaş Bizans kuvvetleriyle Osman Bey idaresindeki Türkmen birlikler arasında cereyan etmiş, galip gelen Osmanlı uç beyliği dönüşüm geçirip bir beylik olmuş ve Prof. Dr. Feridun Emecen’in de dediği gibi Osman Bey çevresindeki diğer beylerden bir adım öne geçerek cümle Türkmen ve gaziyi bayrağı altında toplamış, gazânın lideri konumuna yükselmiştir. Prof. Dr. Erhan Afyoncu’ya göre de 1299 tarihinde Osmanlılar için dönüm noktası sayılabilecek bir olay yaşanmamıştır ve 1302 tarihi kuruluş için kabul edilmesi daha makbul bir tarihtir.

 Geleneksel tarihler ve onları takip eden tarihçiler (Hammer gibi) 1299 yılını kabul ediyor olsa da bazı tarihçilere göre -ki Türk milletinin yetiştirdiği en büyük tarihçilerden olan Halil İnalcık da bu görüşte- 27 Temmuz 1302 yani Koyunhisar Savaşı’nın cereyan ettiği tarih kuruluş için daha kabul edilebilir bir tarihtir. 



Kaynaklar:

Halil İnalcık – Devlet-i ‘Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar – I, sf.16.
Erhan Afyoncu – Sorularla Osmanlı İmparatorluğu sf. 40-41.
Jean-Paul Roux – Türklerin Tarihi sf. 324-325.
Ahmet Şimşirgil – Kayı I sf. 34-35.
Osmanlı Devleti Tarihi Cilt I, ed: Ekmeleddin İhsanoğlu, 1. Bölüm: Kuruluştan Küçük Kaynarca’ya – Feridun Emecen, sf. 8-9